Üç yılı Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas’ta (bağlı ilimiz Erzincan), iki yılı da tüm askerlerini Çanakkale’de şehit veren 57. Alay’ın konuşlandığı Tekirdağ’da (bağlı illerimiz Edirne ve Kırklareli) olmak üzere beş yıl İl Müdürlüğü yaptıktan sonra emekli olmamın üzerinden yaklaşık üç yıl geçti.
Emekli olduğum gün, “Artık daha rahatım ve özgürce yazabileceğim” demiştim.
Çok özgürce mi, değil mi orası tartışılır ama o günden bu yana şu anda olduğu gibi yerel basında köşe yazmaya devam ediyorum.
Yerel basın demişken de; köşemin asıl konusu olan çözüm ve çözümsüzlük yazıma geleyim.
Benim gibi yüzlerce bürokrat arkadaşımızın görev yaptığı bu kurum ve diğer kamu kuruluşlarında kurum müdürü olarak sadece kendi personeline karşı değil, halka yani vatandaşa da bir sorumluluk getiriyordu ki, devlet geleneği de bunu gerektirir, önümüze gelen sorunlara, olaylara yasalar çerçevesinde çözüm bulmak, çözüm üretmek.
Hepimizin bildiği üzere geçtiğimiz ay itibariyle bir “Tasarruf Tedbirleri Genelgesi” yayınlandı.
Beni de bir Sürekli Basın Kartı sahibi gazeteci, köşe yazarı ve o kurumdan emekli olmuş bir bürokrat sıfatıyla personel servisinden, kırtasiye harcamalarından tutun “BASIN VE YAYIN GİDERLERİ” ana başlığı altında yayınlanan, “İdareyi ve faaliyetlerini tanıtmaya yönelik rapor, kitap, dergi, bülten ve benzeri yayınlar hiçbir şekilde basılmayacak, bu dokümanların hazırlanması ve paylaşımı elektronik ortamda yapılacaktır. Bastırılması zorunlu diğer dokümanlar ise ihtiyaç sayısı kadar ve ekonomik malzeme kullanılarak bastırılabilecektir.
Kamu kurum ve kuruluşlarınca hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak, görev alanı ile ilgili olmayan yayınlara abone olunmayacaktır” kısmı çok ama çok ilgilendirdi.
Genelgede bu bölümün yer almasından hemen sonra, tüm kurum ve kuruluşlar günlük, hadi 5 ₺ olsun bir gazeteye ayda verecekleri 150 ₺, haftalık gazeteler de yine 25 ₺ lira değil ama ayda verecekleri 100 ₺ ile tasarruf mu etmiş oluyorlar?
Yani şimdi bu bir çözüm mü, yoksa geçimini buradan sağlayan basın sektörü için çözümsüzlük mü? Artık kararı siz verin.
Şimdi vekil olan ve uzun yıllardır da birlikte çalıştığımız eski bürokrat arkadaşımın şu sözü aklıma geldi. “Bana hiçbir zaman sorunla gelmeyin. Çözüm üreterek, ya da nasıl çözebileceğimizi söyleyerek gelin” derdi. Hatta son bir belediye ziyaretinde de kurum müdürlerine bu yönde bir serzenişte bulunarak, çözüm üretmelerini istemiş ki, çoğu kez eleştirdiğim bu vekilimiz bence haklı olarak doğruyu yapmış.
Anlamak mümkün değil. Neden ve niçin küçük hesaplarla uğraşılıyor? Neden ve niçin küçük harcamalardan başlanıyor tasarrufa?
Oysa, öyle harcamalar var ki; özellikle yerel basının yok olması için alınmışcasına verilen kararlar yerine diğer lüzumsuz o harcamalara son verilse hiçbir sıkıntı yaşanmayacak.
Öte yandan; yine geçtiğimiz ay sonu Genel Kurulu’nu yapan bu kurumumuzun ilgili genel müdürü “İlan
ve reklam pastası büyümüyorsa, basınımızın bu duruma gerçekçi bir çözüm
bulması zaruridir. Bunun nasıl olacağına biz değil, basınımız karar verecek” diyerek olaydan kendince sıyrılıyor.
Hayda, ne işin var çayda” diye bir söz vardır hepimizin bildiği. Arkadaş, bu şimdi nasıl bir çözüm yolu, bu nasıl bir çözüm üretmek, bu nasıl bir çözümsüzlük?
Bundan çok değil beş-10 yıl öncesi bu kurumumuz hemen aklıma geldiği için yazıyorum; Çanakkale, Edirne, Tekirdağ ve Sivas gibi illerimizde şubesi olmadığı için resmi ilan dağıtımlarını Valilikler aracılığıyla yapıyor ve yerel gazetelerimiz de şimdi 81 ilimize yayıldığı için bu kurumumuza yüzde 15 komisyon ödemek zorunda kalmıyordu.
Görev yaptığım illerde, bağlı iller dahil tüm basın dernek ve basın cemiyetleri ile, gazetelerle görüşür, hem resmi, hem de reklam gelirlerini nasıl artırırız diye konuşurduk.
Öyle ki, yine bu tarz bir tasarruf tedbirlerini yaşadığımız dönemde üst yönetime de çeşitli öneriler sunmuştuk.
Demek ki, değişen bir şey olmamış. İşte o zaman çözüm nedir, nasıl çözüme gidilmelidir ki; yerel basın her geçen gün kan kaybetmesin ve birer birer kapanmasın.
Herşeyin digitale döndüğü bir dönemde, herkesin haber ve duyurulara internet ve sosyal medya ile en kısa sürede ulaştığı bu dönemde neler yapılmalıdr? Asıl konuşulması gerekenler bence bunlar olmalıdır diye düşünüyorum.
Ancak; basın sektörüne alaylı olarak çıraklıktan başlamış ve sonrasında da Yüksek Lisans yapmış biri olarak bizim söylediklerimizi, yazdıklarımızı ne kadar kaale alırlar orası da muamma?
Hepimizin bildiği bir fıkrayla biraz da nüktedanlık yapalım. Fıkra şöyle; “Eşek Aslan'ın arkasındayken, Aslan, ah bir boynumu çevirebilsem demiş”. Yerel basının da durumu bundan hiç farklı değil.
Çözüm üretmenin gerektiği, çözüm üretilmesi gereken makamlara da işin ehli kişilerin getirilmesini tekrarlayarak siz değerli okurlarıma sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.
Haftaya yepyeni konu be konulara tekrar siz değerli okurlarımla birlikte olmak üzere sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Kalın sağlıcakla..,